AD: Medeniyet ile barbarlığın savaşa tutuştuğu dünyada şiir de savaşa
tutuşmuştur. Şiirin savaşı da dili eskilerin “lafügüzaf” dediği boş söyleyişe
çekenlerle olmaktadır. Şiir, dili söze çekerek medeniyetin en büyük destekçisi olur.
Gündelik yaşayışla boğulan, bayağılaşan dili erdemin kıyılarına çekerek
sağaltır ve yüceleştirir. Dahası medeniyetin dili şiirdir. Her medeniyetin
destan şiiri vardır. Bugünün vahşi kapitalist medeniyeti bile güçlenirken
şiirle soluklanmıştır. Dolayısıyla medeniyet varsa şiir de olacaktır. Gereğin
ötesinde şiirin varlığı bir lüzumdur.
Gündönümü Dergisi: Edebiyat Dergileri Edebiyatın
nesi olur? İyi şiir Edebiyat
dergilerinde yer bulabiliyor mu? Dergiler şiiri mi, yoksa şairi mi yayınlıyor?
AD: Edebiyat dergileri, edebi muhitler oluşturur. Bir dergi bir şairi
çıkarırsa ya da bir yazarı, kendinden beklenileni gerçekleştirmiştir. Genelde
bir kişinin çabası ile sürdürülen dergiler, şair ve yazar için yolda olmaya
katkı sağlar. Kuşkusuz edebiyat dergiciliğinin de birçok olumsuz yanları var.
Başta gelen olumsuzluk yan edebiyat dergisinin edebiyat kaygısı taşımıyor
olmasıdır. Mesela kaygısı ticari ya da başka bir şeyse sadece adı edebiyat
dergisi olur.
İyi şiir göreceli bir durumdur. Bugün iyi şiir diyeceğimiz şiirler,
yarına kalıcı olmayabilir. Hatta bu dergideki şiirler bugünü temsil etmeyen
şiirler olarak değerlendirilebilir. Servet-i Fünun dergisi eski taraftarlarınca
tuhaf şiirler yayınlayan bir dergiydi. Bugün bile dergi çok önemli bir
yeniliğin taşıyıcısı olmanın dışında, belki Teyfik Fikret’in birkaç şiiri ile
Cenap Şehabettin’in bir iki şiiri dışında, bu derginin güzel şiirlerin
yayınlandığını söyleyemeyiz. O dönemde güzel şiirler yayınladığı düşünülen
satışı Servet-i Fünun’un üç dört katı olan dergilerin ise bugün adı anılmıyor.
Bana göre farklı tür, biçimlere göre değerlendirirsek her dergide iyi şiir var.
Fakat bu oran ne kadar? İyi şiirin yanı sıra bir sürü de kötü şiir varsa durum
nasıl olur? Bu sorular üzerinde daha ayrıntılı konuşulabilir.
Dergiler daha çok şairi yayınlasalar da şiiri de yayınlıyor yer yer.
Bir edebiyat dergisi editörü olarak ben de şaire bakmadan şiiri
değerlendiremiyorum. Çünkü iyi şiirin, adı duyulmadık birinden gelmesi çok da normal
bir durum değil. İster istemez kuşku duyuluyor. Bir de sürerlilik önemli. Yeni
bir isme hemen ilk şiirinde yer vermek devamının gelmesini engelliyor. Bu
sebeple şair genelde şiirden önce değerlendiriliyor.
Gündönümü Dergisi: Sosyal medya şiire ne yapıyor?
Şiirinden daha çok tanınan şairlerin varlığı neyin sonucu?
AD: “Sosyal medya şiir üzerine konuşanları, çalışanları, uğraşanları daha
geniş bir ölçekte bir araya getirdi. Edebiyat muhitini daha bir genişletti”
demek isterdim. Maalesef insan yine nüfusunu kullanarak şiir dışında sahip
olduğu nesneleri şiirini parlatmak için kullandı. Gerçi bu insanın doğasındaki
ilkel benlik. Bilinçli insan tevazuu elden bırakmıyor. Sosyal medyanın
beraberinde getirdiği birçok sorun var. Mesela şiiri zayıf olanlar, görsellerle
güçlendirmeye ve “beğen beni beğeneyim seni” anlayışını etkin olarak kullanmaya
çalışarak şiirlerini güçlü gösterebiliyorlar. Daha kötüsü kullanılan görseller
de genelde kadın güzelliğini cinsel olarak öne çıkaran fotoğraflar, bunun da
kötüsü bunu kadınların da yapıyor olması. Dolayısıyla beğenileri toplayan şiir
değil, paylaşılan görseller. Eleştirimiz zaten yoktu, sosyal medya olma
ihtimalini de öldürdü. Bir beğeni, birkaç sembolik ifadeyle, emoji denilen
simgelerle, şiirler geçiştiriliyor. Okunmadan beğenilen, alkışlanan, güzel
sözler edilen çok şiir var. Şiirle ilgisi olmayanlar da işin içine katılarak
sosyal medya şairliği alt alta dizilen birkaç bilindik sözcükle, birkaç güzel
fotoğrafın bir arada sunulduğu bir uğraş oldu. Her gün yüzlerce sosyal medya
şairi çıkıyor. Daha kötüsü başlık ne, birim ne bilmeden; bu alt alta yazdıkları
sözcükleri “Word” dosyasına yazmadan, ekran görüntüsü alarak gönderen ve
dergide yayınlanmasını isteyenler var. Üç beş beğeni alan harika şiirlerin
yanında, beş yüz ya da bin beğeni almış şiirin “ş”si olmayan metinler sosyal
medya içinde yer alabiliyor.
Sosyal medya acayip bir mecra. Alan oldukça geniş. Sayfalar, gruplar…
Aslında insanların bu şekilde şiirler uğraşmaları, kendilerine göre bir şiir
algısı oluşturarak okumadan yazmaları kahve kültürünün sosyal medyaya taşınmış
hali. “Gönül ne çay ister ne çayhane / Gönül sohbet çay kahve bahane” anlayışı
“Gönül ne okumak ister ne yazmak / Tanışmak, konuşmak ister bahane yazmak” gibi
bir havada sosyal medyaya taşınmış. Birbirine “üstad” diyenler, birbirinin
şiirlerini yerde yer bulamayıp göklere çıkaranlar… Bunun yanında her gün
onlarca şiir paylaşanlar… Ne güzel çok geniş bir kitle şiirle uğraşıyor işte.
Bu cümlenin sonuna bir gülme emojisi koymak gerekirdi.
Gündönümü Dergisi: Türkiye’de sanatçı sadece
sanatından dolayı kabul görebiliyor mu? Yoksa sanatçının ideolojisi sanatına
verilen değeri etkiliyor mu?
AD: Türkiye’de sanatçı sadece sanatından dolayı kabul görebilir, nadiren de
olsa böyle bir ihtimal var. Sanatçının ideolojisi sanatına verilen değeri
etkiler elbette. Nazım Hikmet, sosyalist bir anlayışa sahip olmasa bugün hangi
şiirleri kalırdı? Ya da Nazım Hikmet adından hâlâ söz edilir miydi? Aynı şey muhafazakâr
sanatçılar için de geçerli. Necip Fazıl Kısakürek adı, muhafazakâr olmasa ne
kadar etkili olurdu? Olması gereken de bir bakıma bu. Hiç kimse bir ideolojiden
bağımsız değil, şair de değil. Mutlaka kendi ideolojimize yakın şaire daha
fazla kıymet veririz. Bir de “yiğidi öldür hakkını yeme” durumu var. Yeri
gelince bu hakta teslim ediliyor. Necip Fazıl’ın da Nazım Hikmet’in de toplumu
kucaklayan, sanatın inceliğini gösteren mısraları herkes tarafından takdir
görüyor.
Gündönümü Dergisi: Edebiyat Dergilerinde şiirle
ilgili bazı inceleme yazılarında Amerikan ve Avrupa şiir kültürü okurun
belleğine dâhil edilirken, kendi yaşadığı toplumun şiir geçmişinin yok
saydığını görüyoruz. Örneğin görsel şiirden bahsederken Osmanlı görsel şiiri
yok sayılabiliyor. Size göre şiir nereden
doğuyor?
AD: Bizim eski hastalığımız kendi değerlerini hor görme. Özgüvenimiz sadece
savaşmak konusunda var olmuş. Ordu milleti diyerek yediden yetmişe topyekûn savaşmayı
başarmışız. Kültürel alanda ise hep dış baskılara boyun eğmiş ve tuhaf bir
yabancı hayranlığı geliştirmişiz. İlk Türk şairi Aprunçur Tiğin’in şiirlerinde
mısra başı kafiye var. Hocamız ilk şiirlerimizde mısra başı kafiye kullanılmış
deyince karşı çıkmıştım. Çünkü Türk şiirinde mısra sonu kafiye vardır. Bunu
Kaşgarlı Mahmut’un derlediği, Aprunçur Tiğin’den çok önce yazılmış şiirlerde de
görürüz, Orhun Yazıtları’nda da. Aprunçur Tiğin’den görülen mısra başı
kafiyenin Mani dini etkisiyle Soğdakçadan alınan dini metinlerden geçtiğini
düşünüyorum. Yani ilk şairimizden bugüne dış etkilere açık, dış kültüre hayran
bir yaklaşımımız var. Bu divan şiirinde de oldu, Batı etkisinde gelişen modern
şiirde de. Üretmek yerine yenilikleri almayı tercih etmişiz. Divan şiirindeki “Türkî-î
basit” hareketi bir üretimdir, buna karşılık “Sekb-i Hindi” hareketi bir
alıntıdır. Kuşkusuz sanat yenilik ister, bu yenilik üretilirse çok güzel olur;
yerli olur, milli olur. İkinci Yeni’nin Divan şiiri kaynaklarına yönelmesi bu
açıdan önemlidir. Muallim Naci’nin Hafız’ın bir sözünün Alfred de Musset’ye
isnâd edilse beğenileceğini söyleyerek eleştirdiği durum bugünde geçerliliğini
koruyor. Batılı bir ismin eserine hayranlık duyanlar, aynı değerdeki bir Doğulu
ismin eserinin yüzüne bile bakmıyor. Tuhaf bir Batı hayranlığı.
Gündönümü Dergisi: Deneysel ve görsel şiir sanata
bir katkı mıdır? Bir şairimiz “Deneysel
şiir okunabiliyorsa şiirdir” der. Bu söze katılıyor musunuz yoksa
deneysel-görsel şiirin okunabilir olması zorunlu değil mi?
AD: Deneysel ve görsel şiir sanata bir katkıdır elbette. Şairimiz doğru
söylemiş: “Deneysel şiir okunabiliyorsa şiirdir” bence de. Okunmayan, anlamı
olmayan sözcüklerin şiir olduğunu düşünmek, şiirden şuuru çıkarmaktır. Dadaist
bir yaklaşımla ya da sürrealist bir bakışla anlamsız sözcüklerle de şiir
yazılabilir, bunun da kendine göre bir açıklaması ve tarzı vardır. Birkaç şiir
için bu tarz çalışmalar normaldir. Deneysel ve görsel şiir, anlamsız sözcükleri
yer yer şekil için yer yer kullanabilir. Fakat şiirin bütününde bir okunmazlık
ve anlamsızlık varsa şahsen ben şiir olarak kabul etmem bu çalışmayı.