19 Mayıs 2021 Çarşamba

Osmaniye Günlüğünden

20  Mayıs 2021, Osmaniye, 10.29 


Toprağa rağbet çok fazla. Dünya kadar insan, dünya kadar toprağa gark oluyor sürekli. Nasıl bir döngü hüküm sürüyor? Bu kadar hercümerce karşılık bu kadar rağbet... Mevlana "Ey insan toprak yiye yiye toprak olan bedenini besleme sadece; sesle, ışıkla, sözle, aydınlıkla ruhunu da besle" der. Bizim söze olan tutkumuzu besleyen de böyle bir anlayış. Hıncahınç toprağa talebin olduğu dünyada rotayı söze çevirmek, söz deryasına, ışığa, aydınlığa yelken açmak... Kendimizi bu izdihamda kaybetmemenin, ruhumuzu duyabilmenin gereğidir. Ne güzel duymuş ve söylemiş âşık: "Bedenimde değil ruhumda sızı". 28 yıl geçmiş yönümüzü söze çevirmenin ve sözle çevrilmenin üzerinden. 


Sözle uğraşıya şiirle başladım ben de. Sonra arkası geldi; deneme, öykü, günlük, hatıra... Yayınlar, dergiler, kitaplar... Şiirin ilk ödülünü 1996'da Türkiye geneli Sivas Kafkas Çeçen Derneği'nin düzenlediği "Çeçenistan" konulu yarışmada "Dudayev Mersiyesi" ile aldım. Gerçi ödüller açıklandı fakat ödül töreni olmadı. Dolayısıyla alınan ödül sözde kaldı. Ödül verseler bile öyle bir derneğin parasını o vakit almak olmazdı. Zor durumda olan Çeçenistan'a bağışlamak lazımdı. Niyetimiz bilen kabul etmiştir inşallah. 


İkinci ödül "Yedi Ocak Yangını"yla geldi. Fakültede son sınıftaydım. Ödül tam/tüm altındı. Öğrenciydim ve o paraya da ihtiyacım vardı. Belki bunu bildiği için Bestami Hocam yarışmaya katılmamı özellikle arzu etmiş ve üniversite kategorisi de eklenmesini istemişti. O zamanki belediye başkanımız, şairlik yönü de olan, Mehmet Gürbüz Bey şiirin yanında roman yarışması da düzenletmişti.


Ödülü aldım ya, içimde bir huzursuzluk dolanıp durdu. Şiirimin güzel olması için günlerce çalışmıştım, şiirin değeri konusunda içim rahattı. Fakat yine de "acaba" sorusu kalmıştı aklımda. Ta 2008'e kadar... Belediye ödül alan şiirleri o vakit nasıl değerlendirdi bilmiyorum. Şiir ortalıkta yoktu. Rahmetli Veli Aba Ağabeyin il kültür müdürlüğü yardımcılığının katkısıyla 2006'da Osmaniyeli Şairler Antoloji hazırladık bir komisyonla. Gerçi bütün yükü de Veli Aba Ağabey üstlenmişti. Onun kararlılığı ile yayınlandı. "Yedi Ocak Yangını" da ilk bu antolojide yayınlandı. İyi ki yayınlandı. O tarihten sonraki her 7 Ocak Kurtuluş Bayramında coşkuyla okundu. 7 Ocak için düzenlenen şiir okuma yarışmalarında birçok ödüller kazandırdı öğrencilere. Şiirimin coşkulu okunuşunu duyduğum her 7 Ocak Bayramında ben de şiir diyetini ödüyor diye sevindim.


Şimdi "Yedi Ocak Yangını" kitaplaştı. Kahramanlık, tarih bilgisi, millet sevgisi... Epik konuların ağırlıkta olduğu şiirler bir arada. Şiirin farklı bir yüzünü gösterecek. Geleneksel formun, hece ölçüsüyle kafiyenin, ağırlıkta olduğu şiirler var. Gençlik heyecanı, hamasi bir duyuş, yiğit bir sesleniş var. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Nihal Atsız, Dilaver Cebeci, Bestami Yazgan şiirlerinin etkileri var.  Dolayısıyla kalem oynatmaya başladığım ilk dönemin şiirleri de kitaplaşmış oldu. Sırası gelenlere, yenilere kapıyı da böylelikle aralamış oldu.


Şiir söz konusuysa yüce bir dinginlik gönlümde. Kimsenin topuna çıkmaya bir arzum yok. Dahası kimsenin pasına karşılık vermek gibi bir hırsım da... Durduk yerde topun ayağıma gelmeyeceğini de biliyorum. Hoş gelse de vurur muyum? Bu feci toprak kokan rekabetin içine dalar mıyım?.. İnşallah dalmam. Şiir meydanını, sözün meydanı olarak tutmak var bu dinginlikte. Sonra bu, toprağın toprağa yüz çevirmesi olsun; ışığa, aydınlığa, nura yönelmesi olsun... Şiirse söz konusu, "nice eserlere" olsun duası dertli gönlümüzün. Bu dua bütün içtenliği ile sarsın dudaklarımızı:

"Nice eserlere!" 


#AD #osmaniyegünlükleri #yediocakyangını #dördüncükitap #şiirkitabı #şiirler #günlük #hatıra #edebiyat #osmaniye

22 Mart 2021 Pazartesi

AY ADASINDA LAMBALAR SABAHA KADAR UYUMAZ

Fatih TEZCE


Ay Adası, Ahmet Doğru’nun ilk şiir kitabı. Kitabın ilk baskısı 2000 yılında Güneysu Yayınlarından çıkmış. Doğru’nun ifadesiyle uzun bir zaman birikimi olan Ay Adası, Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık tarafından da 2021 yılında 2.baskısını yapmış.


Ahmet Doğru’yu Güneysu dergisinden tanıyoruz. Bunun yanında Dergâh ve Türk Edebiyatı başta olmak üzere pek çok dergide görülmüş bir şair. Ayrıca Çınar, Baykuş, Dikey Duruş, Su Edebiyat ve halen de Güneysu dergisinde editör olarak kalemini severek sivriltmiş bir şair.

1975 doğumlu şair kitabına 45 şiir almış. Genelde bunu yazar ve bu duruma dikkat ederim. Acaba Doğru da 45 sayısını bilinçli mi seçti, tevafuk mu? 2021 yılında 45 yaşında olan şair Ahmet Doğru’nun Ay Adası şiir kitabı 130 sayfa ve 5 bölümden oluşuyor.

Kitaptaki ilk şiirin adı ötelere göz kırpma iken son şiir son sahne ismiyle yer almış sayfalarda. “Perdeler aralanıyor son sahne / ölüm makyajımı tazele” mısraları ile bitmiş kitap. İlk ve son başlangıç ve bitiş arasında bağ kurmaya çalışan ben, ölüm ve öte ilişkisini aramaya çalıştım böylece. Metafizik bir durum olabileceğini söylemeye çalışıyorum yani.

Arabalar dev otoparkta yan yana uyuyan/göremez şehrin göbeğinde serçeyi ağaçtan ağaca” mısraları biz şairlerin kentle olan kavgasını anlatıyor. İlk altını çizdiğim mısralardı bunlar. Kent yerine şehir kelimesini kullandığı için de ayrıca teşekkür ediyorum şaire. Çünkü bizim kavgamız kentlerle, şehirle değil. Çünkü şehri göremiyorsak dikey kentleşmeden dolayıdır. Çünkü şehir, dikey değil yataydır. Çünkü şehirde insanlar da yan yanadır evler de. 

“Avcılar mı vurdu martıları/yoksa sahiller mi çok uzakta” mısraları “Dert yanacak kimse yok” mısraı ile bittiğine göre modern kentte dertleşecek neyimiz kaldı demektir. Sanatçı tabiatla, sesle olan ilişkisini devam ettirmek ister. Bunun için temiz bırakılmış tabiata ve temizlenmiş gönüllere ihtiyaç duyar. Şairin bu çağrısına herkes kulak vermeli.

“Kırlangıçlar konarsa pencerene bir sabah / gizleme gözlerini doya doya baksınlar” mısraları şairin ya da seven herkesin platonik de olsa her neyi sevdiyse yoluna çıkamama heyecanından ötürü kurguladığı bir masalında kendini kırlangıç olarak konumlandırması ise eğer, şiirinin başlığı olan “Ondörtlünün Şarkısı” ifadesini bir şair silah olarak kabul etmeyeceğinden on dört yaşına atıf olarak yorumlayabiliriz. Çünkü o yaşlar, uzaktan doya doya bakma yaşlarıdır, sadece bakma yaşlarıdır.

Kitabın 46.sayfasında bir kenara köşeye sıkışmış şu mısraı gördüm: ”Lambalar sabaha kadar uyumaz.” Ay Adasında lambalar sabaha kadar uyumaz dedim birden. Bir şiir başlangıcı olabilecek kadar hüzünlü. Dedim ya kitapta kıyıya köşeye sıkışmıştı, tuttum elinden kaldırdım ayağa bu mısraı ve evde Ay Adasında lambalar sabaha kadar uyumaz dedim sessizce kendime birkaç kez. Kıyıda köşede kalmasını murat etmediğimiz mısralardan çok var bu kitapta. İz sürmeye devam ediyoruz.

Kitaba ismi veren Ay Adası şiiri 55.sayfada yer bulmuş kendine. Kitapta yer yer hece ölçüsüyle yazılmış şiirler de olsa bu şiir serbest yazılmış ve dört kıtadan oluşmuş. Benim hoşuma gidense her kıtanın “sen çok güzelsin” ile bitiyor oluşu. “uçalım/sen çok güzelsin.” , “yıldız yakayalım / sen çok güzelsin.”, “aşkını topla gel / sen çok güzelsin.” , “rıhtımına yanaşsın dudakların / sen çok güzelsin.”

“Gün Geçti Ay Geçti Sen Geçmedin” isimli şiir kitabın 62. sayfasında. “yanaşmadı gönlüm/en çabuk geçen güne.”, “pembe tren gelecekmiş yetmiş beş numaralı koltuk” , “annem mi o gelen kadın kısa o uzun boylu adam mı babam” , “mavi trende yer yok muydu çok mu pahalıydı hayat”, “gün geçti ay geçti sen geçmedin” mısraları şiirin her bir farklı yerlerinden alınmış olsa da alt alta yazılacak bir güzel şiir gibi duruyor. Yetmiş beş rakamı şairin doğum tarihi olduğuna göre anne ve baba tasviri ve gurbete giden bir gencin ailesine duyduğu özlemi dikkat çekici bir şiirle örmüş sözlerinde şair. Bunun yanında kapak rengi olan mavi ve bu şiirdeki mavi tren şairin maviye olan yolculuğuna ve maviye olan düşkünlüğüne yorulabilir. Mavi ve lacivert zaten hangi şairin yolculuğu değil ki!

Cahit Külebi “kamyonlar kavun taşır ve ben / boyuna onu düşünürdüm” demiş, Kamyonlar Kavun Taşır isimli şiirinde. Ahmet Doğru ise “Kum taşıyan kamyonlarla taşınırdım / taşınırsam ıssız kasabalara/sırtımda bir çanta yalnızlık” demiş “Ilık Korku Havasında Suskunum Rüzgâr Kalan Zamana” şiirinde. Her iki şiir de yolculuğu anlatıyor. Bu bir esinlenme olabilir. Bana Cahit Külebi’yi hatırlattığı için iyi ki esinlenmiş dedim. Açtım Kamyonlar Kavun Taşır şiirini, tekrar tekrar okudum. Cahit Külebi Niksar’a olan özlemini anlatmışken, Ahmet Doğru da memleketi Osmaniye’ye olan özlemini bir kamyona bakarak anlatmış olmalı.

“Unuttum avuttum kuruttum / hep tuttum sevgin üstüne” mısraları bize liselilerin kurutulmuş gül yapraklarını en çok sevdikleri dersin defterinin arasına saklamalarını hatırlatıyor. En çok sevilen ders ve sevilen kişi. Arasındaki bağlantıyı şiirle anlayabiliyoruz işte.

“Ey yalnızlık / … / yalnız bırakma beni” ünlemesi şairlerin yalnızlığı sevmesindendir. Burada ortak dilimizi konuşturmuş şair. 'Şairler yalnızdır'ı daha nasıl anlatır bir şiir?

Eriyen Efkârın Sesi şiirinde “deniz köpüğünden kalkan martılar / önüme bembeyaz bir rota çizer” diyor şair. Burada da şairin ruh hali bir martı üzerinden anlatılıyor. Martılar sadık, martılar insana yakın… Simidimizi bir sevdiğimizle bir de martılarla paylaşırız çünkü.

“Sevme diyorum gönlüme o kadar fazla sevme / aşk vurulmuş kuş gibi düşüyor gözlerime” ve “Seyhan kadar suskun Ceyhan kadar coşkun / gözlerime yürüyünce bir nehir oluyorsun” mısraları Denizlerini Gizle Güneş Gitmeden şiirinde aklımızda kalanlar. Seyhan ve Ceyhan ırmakları ile şair, sevme eyleminde bulunmuş bir insanın gönlünün taşmasını bize böyle izah etmiş.

Şu mısra Güneşin Haritası şiirinden: “Gözyaşlarıma sarılıp yattım.” Şairin gözyaşlarına sarılıp yatması masumiyetin ifadesi. Şiir gibi şair de masum.

Genel olarak yerel unsurların görüldüğü şiirler Anadolu kasabalarında geziniyor hissi veriyor. Mesela yaren kelimesi Anadolu’da kullanılan arkadaş, yakın dost anlamlarını taşıyor. “bir yeni kent kurulacak / bakın işte ellerimi / çevirdim kaç şeritli bulvara” ve yine aynı şiirin sonlarında yer alan “şimdi bu kenti süsleyelim efsane aşklarla” mısraları arkadaşlarla yakın dostlarla yeni bir şehrin inşasını çağrıştırmakta. Bu çağrıştırma, kafelerde oturup cep telefonlarıyla heştek(!) yapanların duyacağı bir şey değil. “Çevirelim kaç kapılı cennete” derken şair, Anadolu insanına sesleniyor zannımca.

Şair’in annesine ithaf ettiği Siyah Beyaz Fotoğraflar şiirinde; “Eğer beni özlersen / resimlerime bak”, “sen çiçeklerine iyi bak / sonra bana”, “çok seviyorum yalnızlığımı” ve “siyah beyaz fotoğraflar / dursun masada” mısraları bir çocuğun evinden ayrı kalışını, şimdilerde bakkala ekmek almaya bile gitmeyen/gönderilmeyen çocukların anlamasını beklemediğimiz hatırlatıcı bir gurbet şiiri. Şair de şiir de gurbette mi olgunlaşmakta acaba?

“O geyik derisinden akşamlık giyen/gecenin peşine düşmüş üşümüşüm” (Eskiden Umursar mıydım On Yıl Evveli Ama Şimdi, sf.122), “Kırlangıçlar geldi biz gidiyoruz / haziranda kapanacak okullar” (Hüzündür Kapımızda Duran Hazırlan Ay Haziran,sf.124) ve “Dünyaya gelirken başlar ayrılık” mısraları da aklımızda kalan bir başka güzel mısralar.

“Dostça bir selam ver bin arabaya / haydi vakit tamam ağlatma beni” (Hüzündür Kapımızda Duran Hazırlan Ay Haziran,sf.126) şiirin son iki mısraı. Ancak yukarısıyla bağlantılı okuduğumuzda son mısra sanki şöyle bitse daha mı güzel dururdu: “Bu dünya çok küçük yüreğimize / bu değme ayrılık gülüyor bize / sızlanan gönlümü boş yere yorma / ne bir hoşça kal de ne de el salla / dostça bir selam ver bin arabaya / haydi vakit tamam beni ağlatma

Yirmi sene öncesinin şiirlerini, yirmi sene sonrasında okumaya çalıştık. Aklımızda kalan mısraları yazmaya ve açıklamaya çalıştım. Çoğunluğu lise ve üniversite öğrenciliğine denk düştüğüne göre bu şiirlerin, şairin şiirle tanışıklığı çok eskilere dayanıyor. Belki ortaokul sıraları, belki siyah önlüklü ilkokul yolları.

Beşir Ayvazoğlu’nun Altı Çizili Satırlar isimli kitabından mülhem ben de Ahmet Doğru’nun Ay Adası isimli şiir kitabındaki altı çizili mısraları yorumlaya niyet ettim, gayret ettim, Allah da nasip etti. Kitabın tamamı okunmak için sizleri bekliyor.

Şair Ahmet Doğru’yu kitabı için tebrik ederim.

                                                                                        13 Mart 2021 Cumartesi / Bafra


https://kunyeonline.com/2021/03/ay-adasinda-lambalar-sabaha-kadar-uyumaz/?fbclid=IwAR0aQCf2lRVJVeL6Hir290PRJYERgdCT2RVFp930YLvzST_mwqjkOpsVncU

adresinden alınmıştır.

17 Ocak 2021 Pazar

AY ADASI VE AHMET DOĞRU













Gülbey Gönüllü 


Bundan yıllarca önce bir delikanlı selam verip giriyor Güneysu bürosuna. Daha sonra defterler dolusu şiirlerle geliyor. Bunları koyuyoruz sanat eleğine ve başlıyoruz sallamaya. Çok az kalıyor eleğin üzerinde. Ahmet Doğru hem gayretli hem kabiliyetli; kısa zamanda eleğin ölçüsünü öğreniyor. Günler, aylar geçtikçe eleğin üzerinde kalan şiirler çoğalmaya başlıyor.

Aradan yıllar geçiyor. Gazi Üniversitesi'nde mastır yapan Ahmet Doğru, elinde bir şiir kitabıyla selam veriyor Güneysu'ya bu sefer. Kitabın adı: Ay Adası: pırıl pırl güzel bir kitap.

Kitabın ilk sözünde:

“yeni suretini çiziyorum alemin

ortaya tuhaf bir şey atmadım

beni bu kadar öne çıkarmama kızmasınlar

söyle onlara beni ben yaratmadım" diyor.

Son sözünde ise:

"dağınık saçlarımın yarısı hasret yarısı gurbet 

geçen her günüm aslında bir yığın gamdır

gülümsemelerim objektiflere böyle kaygısız

sahte olsa bile zamandan intikamdır" 

diyor. Bu ilk ve son sözlerin arasında neler mi var? Onu da ancak kitabı okuduğunuzda görürsünüz güzel insanlar.



GÜNDÖNÜMÜ ŞİİR SORUŞTURMASI

Gündönümü Dergisi: Medeniyet ile barbarlığın mücadele ettiği Dünya’da şiir gerekli mi?   AD: Medeniyet ile barbarlığın savaşa tutuştuğu...