27 Şubat 2016 Cumartesi

DÜNYA DÖNGÜSÜ ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELER




1. AHMET DOĞRU’NUN ŞİİRİNDE DÜNYA DÖNGÜSÜ

 

Şair Ahmet Doğru’nun ikinci şiir kitabı Dünya Döngüsü elime ulaştığında, her şiir kitabında olduğu gibi ilk işim kapağını incelemek oldu. Ön kapakta oldukça düşündürücü sürreal bir resim yer alıyor. Arka kapağa ise şairin resmi ile birlikte kitabın içeriğiyle ilgili ipucu verecek mahiyette birkaç mısra yerleştirilmiş:

“Yüreğimin eksildiğini fısıldıyor zaman”…

 

Kapaklardaki gezinti, kitabın muhtevası ile ilgili yeterince merak uyandırınca sayfaları çevirip künyeye göz attıktan sonra içindekileri okuyor ve görüyorum ki, kitap beş bölümden oluşturulmuş: Ak Döngü, Alaşın Döngü, Sarışın Döngü, Karaşın Döngü ve Kara Döngü.

 

Birinci bölüm Ak Döngü’de bir günün sevinç dolu sabah vakitleri ve/veya bir insan ömrünün en mutluluk dolu çocukluk dönemi veya Dünyanın insanlığın (dehrin) başlangıç bölümü kast ediliyor hissiyatı doğuruyor içime mısralar. Ve ilk bölümün Ak Döngü adlı spot şiiri bu duyumsamamı pekiştiriyor:

“Gül bahçelerine kanıyorum rüyalarımda

Uyandırmayın ben gonca düşler dereyim…”

 

İnsanın çocukluktan yetişkinliğe ve ihtiyarlık denen ölüm kapısına gelişinde, çocuklukta demir atmış olmayı özlemi ve bunun için ‘Yakarış’ dolar belki geriye kalan günler:

‘Ey beni Yaratanım

içimdeki beni öldür’ derken, büyüyüp dünya döngüsüne yenilmenin tehlikelerinden korunmak için mi, Yaratıcıyı hakkıyla tanıma emelinin vurgusu yapılmaktadır. Antiparantez, Yakarış adlı bu şiirde şairin ‘ben’ kavramına getirdiği ‘içimdeki ben’den başka ‘dışımdaki ben’, ‘gözümdeki ben’, ‘sözümdeki ben’ çeşitlemelerinin çok anlamlı durmadığını düşündüğümü, Yunus’un ‘Bir ben vardır bende benden içeri’ mısraındaki güçlülüğün gölgesinde kalacağını söylemeliyim. Buna, ‘ben’ kavramının esas itibariyle tasavvufi bir kavram olarak insanın içyapısıyla ilgili olduğunu da eklemiş olalım.

 

Bölümün ikinci şiiri Gül Düştü’yle Ak Döngü’den kastedilenin aslında Asr-ı Saadet’in başlangıcını muştulayan Hz. Peygamber (Sav)’in doğumu olduğu ortaya çıkıyor.

 

Ne ki, O’nun irtihalinden sonra da devam eder dünya döngüsü. Lâkin o artık yeryüzünde olmadığından ister istemez esmerleşecektir hayat. Şair de dünyanın bu döngüsünde telaşla kendine bir yer aramaktadır tıpkı diğer herkes gibi. Hz. Peygamber’in irtihaliyle netlik azalmış, onun zamanında uzaklaşmamız nispetinde karaya çalmıştır. Ak zamanlar Alaşın Döngü’nün başlamasıyla ancak rüyalara çağrılabilecektir:

 “Hem iyilik duacısı

hem güzel düş avcısı” olmayı ister ve önerir şair dizeleriyle.

 

Evet, günbegün kararsa da zaman, ak günlere kendini adamıştır şair ve bulacaktır çaresini o günlerle hemhal olmanın. Bunun çaresi ak döngü günleriyle rabıtalı olmaktır. Bunun yolu ise aşk’ı çağırmaktan geçer;

 “ey aşk, ey acının miladı

bakış derinliğine boy versin hayat

gönlümüzün yağmuruna

bulutlar kat;

kılcal damarlarımızda bile

barut olup parla”

diye kuvvetli olan bir çağrı olan mısralarıyla. Ve akabinde kendini sakin bir limana demirlemeyi ihmal etmez;

 “sığınaklar aramalı kendine insan

-ne güzel sığınmayı bilmek sana-“…

 

Dünya Döngüsü’nde aşk artık bir burak olacaksa insana, insan aşkının gerçekliğini denemeli ve kendini aşkla denemeli ve yürümelidir düşe kalka da olsa. Bunun yolunu gösteren dizelerdir belki de; “…unutun bildiklerinizi” dizesi  ve “ân’a eklenin canla başla” tavsiyesi.

 

Artık hedef tespit edildiğine göre yolların durumuna bir göz atmakta yarar vardır. ‘Salı Manifestosu’  “sayısız bozuk yolları işaretlemek”tedir bu yüzden. Yollar bozuk da olsa “Tutunuruz bir ucuna sevdanın” Zorluklar çok olsa da elzemdir hedefe yönelmek:

 “hüznü kıyılara vuran albatros

geçilmez denizler sarılığından”.

 

Sarılık uçuşu zor kılsa da umuda bir kapı her zaman vardır ve şair bu kapıyı hep gözönünde tutar;

“geri geliyorum boyun bükerek kapına

ne bileyim, aşk gerilemiyor efendim”

diye pusulaya ayar verdirme çabasında olduğunu belirtir.

                

Dünya Döngüsü’nde tutulduğumuz ‘sahte cennet uykusu’ bizi yolumuzdan oyalasa da ‘Sonraki Hamle’ gelmekte gecikmeyecektir bu döngü oyununda. Sahte aşklar, ‘Yalanın Kandırma Kuvveti’ni gördükten sonra belki engel olamayacaktır artık. Ve şairimizin başka hamleleri de peşi peşine gelecektir oyunda.

 

Oyunlar insanı yoracak, insan yeniden girecektir ölümün diriltici soluğuyla gerçekliğin sularına. Haddizatında büyümek biraz vaz geçmektir hayat oyunundan. Ölmeden önce ölünüz denmedi mi bize yolun rehberi tarafından?  Kaçınılmaz olan ölüme biraz daha yaklaşmaktır yapılacak olan. Çünkü şair karara gelen döngüsünde zamanın,

“bak gece

ben büyümüyorum

İçimdeki acı büyüyor” 

diye çatmaktadır karanlığa kararlı biçimde.

 

“her şeyin para üzerinde/ döndüğü dünyada” günümüz dünyasının çarpık gerçekliğine çevirir bakışlarımızı. Artık dünya sarışın bir renge bürünmüştür. Bu hastalığın rengi değil midir? Hastadır gidişat. Birçok olumsuz durum yanında günümüz insanı ‘heva’sının kıskacındadır. Artık nerden geleceği belli olmayan acıların muhatabıdır insan ‘Acının Uçuk Rengi’ girmiştir devreye.

 

Şairimizin yolculuğuna eşlik ettiğimizden, döngünün bu etabında ‘Güneş Kentleri’nden geçer, kiminde yanar kiminde serinleriz. Bu arada güneşin çekiminden olmalı, depremler yaşanır; Aşk Depremleri’ Şiddeti rakamlarla isimlendirilen depremler. Depremzedeyizdir artık.

 

Ve artık döngüde hâkimiyet sırası Karaşın Döngü’dedir. Kara döngüden bir öncesi yani. Karaşın döngü, “usul usul düşer kararan toprağa” ve ağıtları duyarız bütün köşebaşlarından yankılanan.

 

Ölümün son liman olduğunun kimi insan farkındadır, kimi değildir. Kara döngü zamanında bunu daha çok vurgulamak gerekir farkında olmayanlara. Çünkü “çok az kaldı o güne zaman dolmak üzere”dir. İnsan ömrü ne kadar uzun olsa, yine de çok az zaman kalmıştır ölüme. Ve hayat ne kadar uzatılsa yine de çok az kalmıştır kıyametin kopmasına. O gün öyle yakındır ki ‘göz kırpmaktan daha da yakındır’. Gününü çoğu geçmiş, geriye ahiri kalmıştır. Nihai sona hızla yaklaşırken çokça aldanmaya meyillidir insanoğlu.

“rüyaya denk nice masal

damlar şehre su çekiminde”

 

Belki bu durum, şairimizin tabiriyle ‘esmer yazgı’nın kaçınılmaz sonucudur, yaşanmalıdır. Sonuç ise hüsrandır. Olmasaydı keşke, ama adı konulmamış bir acı, yani ‘ünlemsiz acı’dır. Bu acıdan vaz geçmek de mümkün değildir. Çünkü “ışıl ışıl acır kalbin tenha köşeleri”. Acı, kalbin en tenha köşelerine kadar sirayet etmişse kaçınmak ne mümkün!

                 

Dünya Döngüsü’nün son merhalesi gidişatın tabii bir sonucu olarak tebarüz eder: Kara Döngü. “Kendinizi de katın ölüler arasına” Çünkü “Her nefis muhakkak ölümü tadacaktır”. Ölmeden önce ölme vaktidir öyleyse. “kimsenin görmediği denizleri kaldırın” öyleyse der şair. Ölüm ki, en büyük vaizdir. İnkârı kâbil olmayan gerçekliği en iyi vurgulayandır. Bu ‘düzlem’e ulaşınca artık yapılacak şey de bellidir;

“adın her anıldığında

çevirir bizi bereketli aydınlık” 

evet artık kara döngüde aydınlanmanın tek yolunun O’nun adını sıkça anmak, zikrini yapmak olduğu anlaşılabilir kılınmıştır. Bu yapılınca döngü kara da olsa her şey O’nu duyumsatacak, hayat döngüsünün çılgın akan suyu artık mecraını bulacaktır. Çünkü “bak havuz suyu evcilleştiriyor” Şair artık her şeyin farkında ve ‘havuz’un “mezarlığın tâ kendisi” olduğunu kara döngü insanlarına îlân eder.

 

Hatimen, Dünya Döngüsünü okurken, kendimi de döngüye dâhil hissetmekten alıkoyamadım. Ahmet Doğru’nun ifade rahatlığı, şiirinin akıcılığı ve konunun belirlenmiş izlek çerçevesinde başarılı bir şekilde sunumu fevkalâde. Son birkaç şiir ise tek başlarına güzel şiirler olmalarına rağmen kitabın ana temasına çok uyumlu gelmedi bana. Söz konusu şiirler, keşke Dünya Döngüsü’nün dışında bırakılsaydı.

 

Salim Kanat

Ana Haber Yorum, 25 Mayıs 2013. Güneysu dergisi, Sayı: 106, Yaz, 2013.

 

http://www.anahaberyorum.com/ahmet-dogrunun--siirinde-dunya-dongusu-makale,4666.html

 

 

2. NEFSİNİ, İÇİNDEKİ BEN'İ YOK ETMEYİ SEÇMİŞ

 

Güneysu dergisinin editörü Ahmet Doğru, ikinci kitabı Dünyanın Döngüsü ile okurlarını selamladı…

 

Nefsini, içindeki ben'i yok etmeyi seçmiş

 

Güneysu dergisinin editörü, şair Ahmet Doğru, 2000 yılında yayınladığı Ay Adası adlı ilk şiir kitabından sonra ikinci kitabı Dünya Döngüsü ile okurlarını selamladı. 2001’de bir süre Baykuş Dikey Duruş’u, daha sonra da 2007’de Su edebiyat dergisini çıkaran Ahmet Doğru için şiir, ilk gençlik çağından bu yana süregelen vazgeçilmez bir tutku. Heceli ve klasik halk şiiri formunda başlayıp geliştirdiği şiirini bugünün soyut, imgeci ve bireysel temalı şiir anlayışına taşıyan şair, Dünya Döngüsü’nde okurlarını şiirinin ustalık dönemine davet ediyor.

 

1999 ile 2006 yılları arasında yazılmış şiirlerden oluşan Dünya Döngüsü; Ak Döngü, Alaşın Döngü, Sarışın Döngü, Karaşın Döngü ve Kara Döngü adlı beş bölüme ayrılmış. Kırk şiirden oluşan kitapta modern şiir geleneğiyle bir ahenk, serbest tarzda biçimlendirilmiş şiirler karşılıyor bizi. Birinci bölümdeki şiirlerden “Yakarış” şiirindeki “ey beni yaratanım/ içimdeki beni öldür” mısraları şairin derdini de berrak bir biçimde ortaya koymakta. Çünkü şair, kırılmaz, yıkılmaz bir döngü içinde “her şeyin para üzerine döndüğü dünyada” çıkış olarak kendini, nefsini, içindeki ben’i yok etmeyi seçmiştir. Maddiyatı reddetme, tasavvufa ve içe yönelerek sorunları çözme, sıkıntıları aşma hemen bütün şiirlerde karşımıza çıkıyor. Ahmet Doğru, huzuru kalpte arayan bir şair olsa da huzur uğruna gerçeklere sırtını dönmemiş, dünyaya olan itirazını şiirlerinde dile getirmiştir.

 

“Döngü” düşüncesi merkeze alınıyor kitapta

 

Ahmet Doğru şiirinde bireyselliğe de sık sık rastlanıyor ve pek çok mısraın altında maddileşmeye, dünyevileşmeye, modernizmin dayatmalarına karşı ciddi itirazlar bulunuyor. “Akşam ölmek üzere” şiirinde ironi ve itirazın gür sedası iyice belirginleşiyor mesela: “dönüyoruz/ belene belene kanlar içinde/ güneşin öldüğünü/ bir kez daha gören gözlerle” Ahmet Doğru şiirinde çevresine duyarlı, dayatmaları kabullenmeyen bir entelektüelin, özünden uzaklaşan topluma; yerinde ve haklı, bazen üstü açık, bazen üstü kapalı ciddi uyarılarını da görürüz. “Sabahı kurşunlanan gün”de “kentli olmanın onuruyla/ ayıralım kendimizi kederden” diyen şair, kitaba ismini veren şiirinde “Cin Ali’yle başladık ya okumaya/ o yüzden bize Ali Veli hikâye/ çünkü her şey para/ para ediyorlar ya da” diyerek büyüklenmeler, kibirlilikler, ayrışma ve çatışmalar karşısında dik bir duruş sergiler.

 

“Döngü” düşüncesinin merkeze alındığı kitapta, yer yer zamana da atıflarda bulunulur. Ahmet Doğru için zaman bazen suları kabartan gizli bir güç, bazen takvimler aracılığıyla üzerimizde tahakküm kuran bir mekanizma, sık sık akşam vakitlerinde karşılaştığımız ve bize ölümü hatırlatan bir dünya gerçeği ve bazen de sabahları öttüğünü sandığımız ama aslında “esneyen horozlar”la bize oyunlar kuran bir döngüdür.

 

Muhammet Erdevir

 

https://www.dunyabizim.com/kitap/nefsini-icindeki-ben-i-yok-etmeyi-secmis-h14561.html

 

 

 

3. ÇOKLU BİR ARAYIŞ ŞİİRİ OLARAK “DÜNYA DÖNGÜSÜ”

 

 

Edebiyat çevrelerinin, daha çok Su ve Güneysu dergilerinden tanıdığı Ahmet Doğru’nun ikinci şiir kitabı okurla buluştu. İlk şiir kitabı ‘Ay Adası’ndan tam on iki yıl sonra yayımlanan Dünya Döngüsü, şairin olgunluk dönemini yansıtıyor. Ay Adası’nda yoğun olarak beşeri aşkı dile getiren şair, yine beşeri aşka yer vermesine rağmen, bu sefer daha çok tasavvufi çizgiden sesleniyor. Kitabın bölüm başlıkları ise dikkat çekici: ak döngü, alaşın döngü, sarışın döngü, karaşın döngü ve kara döngü. Sadece bu isimlere bakarak, Doğru’nun ironiyi önemsediği söylenebilir.

 

Wıllıam Shakespeare’in, “Hayat, düşünenler için komedidir; duygulananlar için trajedi.” sözünden hareketle Doğru’nun, düşünen biri olarak komediyi, duygulanan biri olarak da trajediyi birleştiren dramcı bir şair olduğuna hükmedilebilir. Çünkü Dünya Döngüsü, düşünce ve hissin kol kola yürüdüğü ve tartıla tartıla örüldüğü bir kitap. Hâlbuki şairler genel itibarıyla bir tarafa meyleder. İşte, özellikle bu durum bile, Ahmet Doğru’yu farklı bir konumda ele almayı gerektirir. Şairin, bir zaman, gülmece edebiyat dergisi ‘Baykuş’u da yayımlandığı dikkate alınırsa, onun, hayatı dramatize etmeyi önemseyen biri olduğu açıklık kazanacaktır.

 

Esere bütüncü nazarla bakıldığında görülecektir ki Dünya Döngüsü çoklu bir şiir kitabıdır. Mesela, giriş bölümü olan ak döngü, “yakarış” ve “gül düştü” şiirleriyle klasik divanlardaki münacat ve natı düşündürür. Lakin “yakarış” başlıklı şiirde geçen, “ölümü bulsun benim/ ölmeden ölsün benim.” mısraları tamamen tasavvufi bir kendini sıfırlama olarak, tekke şiirinin de dışarıda bırakılmadığını ispatlar. Öte yandan, bölüm başlarına aldığı dörtlükler ve “iyi gün dilekleri”, eser geneline yayılan kimi dörtlük ve mısralardaki dil, halk şiiriyle bağın sürdüğünün göstergesidir. Özellikle Cahit Zarifoğlu ve İsmet Özel şiiriyle akrabalık kuran şiir üslubu, eseri, cumhuriyet dönemi şiirine dâhil eder zaten.

 

Bir yandan dört şiir geleneğimizin ortak sesini taşıması, diğer yandan realist, sürrealist, modern ve post modern şiirle yakın durması, Ahmet Doğru şiirinin bir ‘çoklu şiir’ olarak tanımlanmasını haklı çıkarır. Her ne kadar “salı manifestosu”, “geceyi uyanık tutma” ve son dönem şiirleri kendi ses ve üslubunu çoktan bulduğunu düşündürse de, yukarıda bahsi geçen hususlar, Doğru şiirinde bir kararsızlığın ya da arayışın olduğunu işaret eder.

 

 Buruk yekiniş, salı manifestosu, esmer yazgı, partutuş gibi şaşırtıcı başlıklar ile “su çekimi, güneş kentleri” gibi albüm ismi olabilecek şiir isimleri şairane imajı ele veren ipuçları niteliğindedir. Şiir dilindeki başarı ile ‘söz’ kullanma geleneğinin dışta bırakılmaması, esere değer katan diğer unsurlardan. Özellikle altını çizdiğim; “dur durulsun suları zamanın”, “ucuz bir ağlamadır zamanla bizimkisi”, “seni anmak gün gibi batıyor içimize”, “ölüm uyuyor gözlerimde yavaş ol uyandırma” tarzı mısralar, avcılarınca hemen fark edilecek ‘söz’lerden.

 

Dünya Döngüsü, üslubu, arayışı; mizah ile trajediyi kaynaştıran yapısı ve şiir isimleriyle çok renkli, çok sesli bir kitap olarak ilgiyi hak ediyor. Hayatı ve insanı bir psikolog, bir romancı, bir söz ve hâl avcısı edasıyla mısralara taşıyan şairi de öyle… Hayatını öğretmenlik mesleğinden kazanan ve şiiri hayatın teneffüsü olarak gören şairin, öğretmenlik mesleğine içerden bakan şiiriyle sözümü noktalamak istiyorum. Bugüne kadar yazılmış en tesirli öğretmen şiirlerinden olan “öğretmenin duyan gözünden damlalar”, sözün kıymetini bilenlerce aranıp bulunacak türden:

 

“Günün doğmasında bir şeyler var

pencereden gün ışıklarının

kıvrım kıvrım girmesinde bir şeyler…

aldırmam, çayıma şeker diye umut katar

sıcacık başlarım güne

hem kravatımı düzeltirken aynada

ütülenmiş gülümseme takarım yüzüme

iyi ki bana bunları devamlı yaptıran bir şeyler var

 

şiir der, tutar içimden geçenleri

dizerim zamanın önüne

nefes alırım onlarla

bıraksam boğulurum karanlıklarda

dostlarım bunu görmez

derler ki şiirlerin çok karamsar

sense umutsuz bir vakasın…

öğretmenim ne diyeyim

ceplerim paradan çok umut taşır

yazık ki umutlarımı hazin kılan bir şeyler var

dolmuştakilere resmi, öğrencilere komik

farkındayım çok yüzlüyüm

çünkü rollerin hakkını verme yaşamak

ki güzeldir oyun daima

acı yanı şu ki hayat perdesini

gerçek yapan bir şeyler var”

 

 

Hasan Çağlayan

 

4. ŞAİR YAZAR AHMET DOĞRU’NUN ‘DÜNYA DÖNGÜSÜ’ KİTABI HAKKINDA

 

‘Dünya Döngüsü’ Şair Yazar Ahmet Doğru’nun ‘Ay Adası’ kitabından sonraki ikinci şiir kitabı. Güneysu Yayınları aracılığıyla okurla buluşmuş. ‘Ak Döngü’ – ‘Alaşın Döngü’ – ‘Sarışın Döngü’ - ‘Karaşın Döngü’ - ‘Kara Döngü’ bölümlerinden oluşan kitap otuzbeş şiiri ihtiva etmekte. Beş bölüm döngüsü, şiir kitabına isim olan ‘Dünya Döngüsü’ üst başlığında bir araya getirilmiş.

 

Gerek döngülerin ihtivası gerekse de döngü geçişleri kitapta anlamlı bir bütünlük sağlamış. ‘Ak Döngü’ ile umudu, başlangıcı, gülü, tazeliği imlemiş şair. ‘Dünya Döngüsü’nde sesli anlatımın yanınla dinginliği de taşıyor şair. Geniş bir yelpazede imgelerle ve kelimelerle raks eder gibi dilin güzelliklerini özgürce kullanıyor. İmajlara, söz sanatlarına, çok anlamlılığa, şaşırtmacalara bolca yer veriyor. ‘Söz eğiren dudaklarım küsüyor bana’ mısrasında olduğu gibi. Başka bir şiirinde ‘Yalanın kandırma kuvveti’ dediği gibi.

 

Şairin karşı duruşları, zıtlıkları hep vardır, hep olagelmiştir, olmalıdır da. Bir şiirinde horozların ötmediğini, melodik nağmelerle insanları ve diğer canlıları uyandırmasından daha çok esneme halini yaşadıklarını, bu sesin esneme hareketi olduğunu iddia ediyor. Birçok şeyin para üzerinde döndüğü dünyamızda gören gözler için, duyan kulaklar için, hissedenler için ne çok hikmetlerin, mucizelerinin olduğunu hatırlatıyor. Hayatın tozpembeliğinden ziyade daha çok acıtan, acıyan yanlarına dikkat çekiyor. Mekânsal, zamansal ve döngüsel devinimlerle iz sürüyor. ‘Bak gece ben büyümüyorum/ içimdeki acı büyüyor’ mısrasında olduğu gibi.

 

Renkler, coğrafya, deprem, ölüm, aşk, dünya telaşı, hayat gibi birçok olguyu işliyor şiirlerinde. Birçok izm’lere (sosyalizm gibi), ist’lere (kapitalist gibi) göndermeler yapıp eleştirilerini dokunduruyor. Ölüm gerçeği de şiirlerinde yer alıyor. ‘Kapının eşiğine uzanır ölüm’ mısrasında olduğu gibi.

 

Başka bir bölümde dünyanın sarı yanına dikkati çekiyor. Acıyan, acıtılan yanlara ses oluyor. ‘Boyanmış sarı’ ‘sarı libaslar’ ‘alıç sarısı’ ‘sararmış başaklar’ ‘sapsarı evler’ ‘sarılık’ ‘sarı bakış’ ‘sarı tutan nabız’ ‘yazın yanında sarı olmak’ ‘sararan söz’ gibi hayatın içerisinde olan gerçekliklere göndermeler yapıp bir nevi tahlillerde bulunuyor. İtirazlarını sıralıyor. Sarı imgesiyle hayatın içerisinde yer alan hüzünlere, yaralara, acılara ses oluyor. Kitap kapağındaki resim ve renk seçimi de bu bağlamda içerik yönüyle uyum sağlamış. Başka bir taraftan sarı; bir renktir, sarı güneştir, sarı sıcaktır, sarı kızaran tarlalardır, sarı bozkırdır, sarı hayatın, yaşamın gerçeklerini betimlemesidir.

 

Bütün varından sıyrılıp bir kuş gibi özgür olmanın tılsımlarını ‘yakarış’ şiirinde şöyle serimliyor. ‘Ey beni yaratanım dışımdaki beni öldür’/… ‘Ey beni yaratanım gözümdeki beni öldür’ mısralarında olduğu gibi.

 

İmgeleri yormadan naif bir titizlikle ve özenle işler mısralarını şair. Sade bir anlatımla derinlikli düşündürüyor. ‘Sanır en güzel ağlayan kendi/ kanar birkaç bin damla’ mısrasında olduğu gibi.

 

Altını çizdiğim imajları, cümle ve kelime gruplarını paylaşacak olursam. ‘ Sesler dolandı sese’ ‘ölüm uyuyor gözlerimde’ ‘korkunçlaşır beton blok’ ‘ürkünçleşir serseri binalar’ ‘bütün gam u gussa’ ‘öter tüfenkleriyle gece’ ‘partutuş’ ‘bakış umma alıcı gözden’ ‘yekiniş’ ‘göl ‘g’si düşmek’ ‘çağın en şişman çocuğu kapitalist’ ‘’Frigya kaçkını gece’ ‘uzak asfaltlar annesi’ ‘su çekimi’ ‘gülüşleri kanatmak’ ‘omuzlarda ağır yaşam sancısı’ ‘havuzun, suyu evcilleştirmesi’ ‘gönlün gönenmesi’ ‘söz uçurumu’  gibi örnekleri sıralayabilirim.

 

Şair Yazar Ahmet Doğru Bey’in en çok sevdiğim ‘Alaşın’ şiirinin son bölümü ile yazımı noktalamak istiyorum. Kalemdaşım Ahmet Bey’e özellikle yazarlık şairlik hayatında başarılar diliyorum. İyi okumalar.

 

…‘Ant içerim, Türk’üm, Ahmet Doğru’yum/ hem iyilik duacısı/ hem güzel düş avcısı/ farzı misal hayal kurarım bazı anlar/ ne bulursam katarım içine/ köşkler saraylar altınlar zümrütler falan filan/ yani ayak altı ederim Kafdağı’nı/ sonradan aklıma gelir ya, hoş/ takke hariç hiçbir şeyi takmam kafaya/ bu yüzden çabuk unuturum her şeyi/ seni unuturum onu unuturum/ tuttuğum dileği unuturum/ bunu saymazsak tabi!

 

İlkay Coşkun  

Güneysu Dergisi, Sayı 125, Kış 2020.

 

 

5. HER ŞEYİN PARA ÜZERİNDE DÖNDÜĞÜ DÜNYA

 

 

"kapıyı örterken durdum diyelim

bir şeyler düşündüm örneğin

şu horozlar ötmüyor da esniyor

biz diyoruz ötüyor

oysa onlar bölünen uykularıyla

ha bre esniyor ha bre esniyor

ta güneş doğana kadar

ama bu neyi değiştirir ki

her şeyin para üzerinde

döndüğü dünyada"

 

***

 

Dünya Döngüsü, Ahmet Doğru'nun ikinci şiir kitabı. Dünyayı farklı bir perspektif ile çevreleyen yeni türedi anlayışlara isyan eden şiirler içeriyor. İsyan dediysek öyle topla tüfekle veya onların yerine geçen kelimelerle değil. İçten içe yanan, yandıkça yeşeren duygularla ve insani hissiyatı terennüm eden satırlarla.

 

Durmadan büyüyen, her an yeni boyutlar kazanan; kazandıkça gelişen, geliştikçe kazanan gayri insani sektörlerin hükümranlığına karşı şiirsel bir duruş.

 

Modern kölelik çağının şatafatlı illüzyonistlerine her gün kurbanlar veriliyor. Merhamet, sesi duyulmayan yalnızların kaderini yaşıyor bugün. Empati yoksunu laf ebelerinin sesi, doğanın dingin sessizliğini kör bir bıçak gibi yırtıp geçiyor.

 

Her şeyi onlar biliyor, her şeyi onlar sunuyor, her şeyi onlar belirliyor. Diziler, filmler, oyunlar, programlar, “trend topikler” hep onların elinde. Nasıl konuşulur, nasıl giyinilir, nasıl ihanet edilir, nasıl efdal olunur... Hep onların buyurduğu üzere…

 

Aşk bile, çizilmiş sınırların mahkûmu. Hâlbuki en özgür derinliklerin hissiyatı değil miydi o. Hayır hayır, bu kadar da olmamalı. Her ne olursa olsun, bir çizgisi olmalı insanın. Bir sınırı yahut onların beylik lafı ile kırmızı çizgisi.

 

Şair isyan ediyor bu çarpıklığa:

"siz ey sevda yolunun banketinde

arızalı yeni model

modern mağdur mudiler

unutun bildiklerinizi

âna eklenin canla başla

ve başlayın söze

o vakit güzel 'cim' olur

cümlenizin 'cim'i"

 

Hâlbuki aşk, ilk insandan beri aynı aşktır. Yürek yangını aynı, mumdan kayıklarla geçilen ateşten denizler aynı. Bunun izahını daha önceki satırlarda yapmış esasen şair:

 

"her zamanki gibi aşk

umulmadık bakışmışlık

dere yatağının şerit değiştirmesi

anlık çarpışma

bir 'lam'ın bükülmesi

sonrası yüreklerde başlayan kanama"

 

Son yüzyılın en büyük handikabı, belki de insanın insana reva gördüğü zulümdür. Bugünlerde insanı tamamen robotlaştırmaya hedeflenen küresel kötülük odakları, son yüzyılda insanı insanla kırdılar.

 

En çok da masum insanlar öldü. Masum kadınlar, masum bebekler, masum çocuklar... Ezilenlerin sesini kimse duymadı. Ses duvarlarının soğukluğuna söz karmaşası eşlik etti. Şairler hissetti acıyı, şairler bastı feryadı ama onları da duyan olmadı:

 

"yeşil de değil gözlerin

ne yana çevirirsen kan

ha Yakın Asya Halep Gazze

ha Uzak Asya Türkistan Arakan

bize ne bahseder güz

büsbütün serinleşen kalbi

kurtarmaz yaralanmaktan"

 

Sırasıyla Ak Döngü, Alaşın Döngü, Sarışın Döngü, Karaşın Döngü, Kara Döngü olmak üzere beş bölümden oluşan kitap; şairin 1999-2006 yılları arasında yazdığı şiirden oluşuyor.

 

Her bölümde bambaşka duygular sarmalıyor insanı. Dünya dönüyor satırlar arasında ve her döngüde başka bir yüzü arzı endam ediyor.

 

Son bölümün girişi ile bitirip ötesini okuyucuya bırakalım artık:

 

“kendinizi de katın ölüler arasına

ibresini çevirin kıymetsiz iklimlerin

kimsenin görmediği denizleri kaldırın

haşin bildirge olsun kara sabahlar için”

 

Aynı zamanda öğretmen olan Ahmet Doğru şiirin, edebiyatın, sanatın içinde yoğrularak günümüze kadar okuma ve yazma çabasını sürdürüyor.

 

1975 Kahramanmaraş doğumlu olan şairin, şiirleri 1993 yılından itibaren çeşitli dergilerde yayımlanıyor. Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği bölümünden 1998 yılında mezun olan Doğru, şu anda Osmaniye’de öğretmenlik yapıyor.

 

Birçok dergide yazdı. Sanat yönetmenliği, yayın koordinatörlüğü gibi alanlarda dergicilik faaliyetlerine katkı sundu. 2001'de Baykuş Dikey Duruş Gülmece Edebiyat dergisini ve 2007'de Su Edebiyat dergisini yayına hazırladı. Şu anda Güneysu dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapan şair, çeşitli sanat ve edebiyat alanlarında mücadele etmeye devam ediyor.

 

2018 yılında görevim gereği geldiğim Osmaniye'de yüz yüze olmasa da daha yakın ilişkiler kurmaya başladığım Güneysu dergisinde yazı ve şiirlerime yer vermeye başlayan Ahmet Doğru, gönderdiği dergilerle birlikte Dünya Döngüsü isimli kitabını da imzalayıp göndermişti. İlk elime aldığımda keyifle ve dikkatle okumuş, bazı notlar almıştım. Bugünlerde bir daha okudum. Okunması gerektiğine olan inancımla bu satırları kaleme aldım âcizane.

 

Dünyayı şiir, edebiyat, sanat güzelleştirecek. Önce insanın yüreğini, sonra da dünyayı…

 

Muhabbetle kalın.

 

İzzet IRMAK 

22 Aralık 2020

https://www.dunyabizim.com/her-seyin-para-uzerinde-dondugu-dunya-makale,2046.html

 

https://www.kitapyurdu.com/kitap/dunya-dongusu/579371.html

GÜNDÖNÜMÜ ŞİİR SORUŞTURMASI

Gündönümü Dergisi: Medeniyet ile barbarlığın mücadele ettiği Dünya’da şiir gerekli mi?   AD: Medeniyet ile barbarlığın savaşa tutuştuğu...