26 Nisan 2017 Çarşamba

Ahmet Doğru ile Şiirleri ve Şairliği Üzerine Bir Mülakat



Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Ahmet Doğru kimdir?
21 Şubat 1975 tarihinde K. Maraş’ın Pazarcık ilçesinde doğmuşum. İlkokula Pazarcık'ta başlasam da memleketim Osmaniye’de ilköğretimi tamamladım. Ortaöğretimim de Isparta Gönen Anadolu Öğretmen Lisesi’nde başladı, Düziçi Anadolu Öğretmen Lisesi’nde sona erdi. Yükseköğretimim de hakeza Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde başladı, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Öğretmenliği bölümünde bitti. Yani çift dikiş olayı benim için bir okulda başlayıp, başka bir okulda bitirmek şeklinde oldu.

Öğretmenliğe Osmaniye’de başladım. Halen okulumuz Osmaniye Anadolu Lisesi’nde görevimi sürdürmekteyim. Evli ve dört çocuk babasıyım.

Edebiyat öğretmenliğinin yanı sıra edebiyatla ve dergicilikle uğraşılarım oluyor. Çeşitli dergilerde sanat danışmanlığı, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği gibi görevler yaptım. Halen Osmaniye’de 32 yıldır devam eden Güneysu dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapıyorum.

Edebiyatın her türüyle ilgili uğraşılarım olsa da kitaplaşanlar şiirlerim; Ay Adası (2000), Dünya Döngüsü (2012) ve Aşkın Kaleleri (2014) adlı yayınlanmış üç şiir kitabım var.

Şiire ve şiir yazmaya merakınız nasıl, ne zaman başladı? İlk şiirinizi ne zaman yazdınız?
Aslında ilkokul sıralarında şiir yazmaya başlamışım fakat kimse bunun farkına varmamış, tabii ben de. Sonradan fark ettim ilkokulda dayıma göndermek için kaleme aldığım mektubun arkasına yazdığım şeyler, ilk şiirimmiş. Tam manasıyla şiir yazmaya lise yıllarında Güneysu dergisinde yayınlanan şiirlerimle başladım. Tarih verecek olursak, 1992’nin sonlarıdır.

Bugün geriye, Güneysu dergisinde yazmaya başladığınız zamana doğru, bakarsanız neler görüyorsunuz?
Su gibi akıp giden yılları, zamanın kısalığını, şiire büyük bir telaşın dile getirilmesi demekteki haklılığımı… Sonra hayatın bir tecrübeler yumağı olduğunu görüyorum. Yaşayarak birçok şeyi tecrübe ediyoruz. O zamanlar dergide yazılanlar kadar güzel şiirler yazabilir miyim, diyordum; şimdi o şiirleri beğenmiyorum. İnsan bir gelişim içerisinde olgunlaşarak hayatını devam ettiriyorsa, dün geride kalan basamaklar yığını olur. Bununla beraber yazdığım yüzlerce şiir, binlere mısra gelip dizilir gözümün önüne.

Şiirlerinizi yazarken nelerden ilham alıyorsunuz ve nasıl bir ruh hali içerisinde yazıyorsunuz?
Okuduklarım, yaşadıklarım ilham kaynağım. Öyle belli bir vakitte şiir yazmam, belli bir manzara karşısında duygulanmam. Ne zaman yazacağımı, ne zaman duygulanacağımı; doğrusunu söylemek gerekirse ben de bilmiyorum. Bazen kendimi şiir yazmaya zorluyorum, ortaya bir şeyler çıkmıyor. O sebeple hayatı yaşamaya, hissetmeye çabalıyorum; o zaman şiir kendiliğinden doğuyor. Her şiirin ruh hali de her şiir gibi birbirine uymuyor.

Şiirlerinizde ne tür konuları ele alırsınız?
Estetik bulduğum her türlü konuyu ele alabilirim. Bununla beraber her yaşın kendine göre temaları var. Gençken ele aldığım temaları, şimdi ele almıyorum mesela. Şimdi ele aldığım temaları da gençken ele almamıştım elbette.

Şiir yazmaktaki amacınız nedir?
Amaç estetik bulduğum duygularımı dile getirmek, dile getirdiklerimi anlayabilecek duyarlılıktaki kişilere ulaşmak… desem doğru söylemiş olur muyum, emin değilim. Belki Mehmet Akif gibi: “Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım” demekteyim. Yani yazmak, acılar denizi dünyada elemleri, acıları paylaşmak diyeyim eğer çok karamsar olmayacaksa. Elbette sevinçler de paylaşılır ya, bu şiirle olur mu; görmek lazım.


En sevdiğiniz şairler kimlerdir? Esinlendiğiniz şairler var mı?
Edebiyat öğretmeni olunca bu çok uzun bir liste olur. Mehmet Akif, Arif Nihat, Necip Fazıl, Ahmet Haşim, Fuzuli, Şeyh Galip, Necati Beğ, Asaf Halet Çelebi, Cahit Zarifoğlu, Cemal Süreya, Edip Cansever, İsmet Özel, Sezai Karakoç, Bestami Yazgan, Tayyib Atmaca… İlk aklıma gelen çok sevdiğim şairler. Bu konuda adaletli davranır, sevdiğim şairleri aynı ölçüde severim.
Esinlenmek de gençlikte kalmış bir durumdu. Şimdilerde birilerinden esinlendiğimi söyleyemem. Gençlikteki esinlenmelerim de zaman zaman, yüzeysel olarak, birçok şairle olmuştur fakat öyle tam olarak etkilendim diyeceğim belli bir şair yok.

Toplumumuzda şair olmanın gerektirdiği ne gibi sorumluluklar vardır?
“Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir” der Mehmet Emin. Şaire sorumluluk yükleme taraftarı değilim ben. O hayatı yaşasın ve duyduklarını bize aktarsın yeter. Yani şairin tek sorumluluğu yazmak, ne hissediyorsa yazsın. Bu yeterlidir sanırım. Diğer türlü “şunu yazsın, bunu dile getirsin” dersek ortaya çıkan şeyler yapay olur, slogan olur; şiir olmaz.

Sizce insan şiire ihtiyaç duyar mı? Şiir insana ne kazandırır?
Her insan şiire ihtiyaç duymaz. Ruhunu fark eden insan, şiire muhtaçtır. Çünkü sanat ruhun gıdasıdır. Ruhsuz bir insanın şiire ihtiyaç duyması mümkün değildir.
Şiir, insana insanlığını fark ettirir. Sonra ruhunu terbiye eder, besler. Şiirle uğraşanlar hassas olur, duyarlı olur… Dünyada huzurlu, insanca bir hayatın sanatla ve şiirle mümkün olacağını söyleyebilirim.

Peki, bugün şiir ölüyor mu? Bugünün gençliği "şiir yazıyorum" dese alay konusu olur. Artık sadece birkaç ünlü şiirde geçen bazı bölümleri sosyal medyada paylaşmaya meyilliler; şiir yazmaya değil. Sizce bunun altında yatan etmenler nelerdir?
“Bu şiir ölüyor mu” yaklaşımı her zaman olmuştur. Her zaman gençlerin şiirden uzaklaştığı, şiirle ilgilenmediği söylenir. Fakat bunun yersiz bir endişe olduğunu söyleyebilirim. Toplumun her kesimi şiirle ilgili olamaz, bu hayali bir durumdur. Kabiliyeti varsa kişi, kendini şiir yazmaktan alıkoyamaz. Gençliğimde de bu endişeler vardı, şiir yazdığım için benimle de alay edildi. Bunlar şiiri engellemez. Şiir en eski ve eskimeyecek sanat dalıdır.
Sosyal medya olayı, bizim zamanımızda ajandalarda olurdu; gençler sevdikleri şiirlerinde birkaç mısraı mektuplara, ajandalarına, kitaplarının boş yerlerine yazarlar ve arkadaşlarıyla paylaşırlardı.

Gençleri şiire nasıl yönlendirebiliriz?
İyi, güzel ve kaliteli şiiri gündeme taşıyarak, gündemde tutarak gençleri şiire yönlendirebiliriz. Eskiler “marifet, iltifata tabidir” derlerdi; biz de eğer güzel ve iyi şiiri ödüllendirir, ilgi gösterirsek şiirin önünü açarız, gençleri de şiire yönlendirebiliriz. Yapılması gerekenler öyle imkânsız şeyler değil, olması gerekenler yapılsın yeter. Bu sanatın her alanı için geçerli. “Ali’nin hakkını Ali’ye, Veli’nin hakkını Veli’ye vermek” yeterli olur kanaatindeyim. Yani burada yapılacak şey, öncelikle hakkı teslim etmek, sonra bu hakkı doğru taksim etmek… Sözü biraz daha açarsak; öncelikle iyi ve güzel şiir yazanları görelim, sonra bunlara gereken değeri verelim. O vakit gençlerin şiire yönlendiğini görürüz. Tabii her şeyden önce doğru bir okuma alışkanlığı kazandırmak lazım gençlere.

Şiir size ne anlam ifade ediyor? Şiiri veya şiir yazmayı tek bir cümleyle tanımlamanız gerekse bu ne olurdu?
Dünyada olmak, insan olmak telaştır ki şair, bu büyük telaşı görendir; şiir de bu büyük telaşın dile getirilmesidir.

Sevim ÇİFTÇİ  9/D Osmaniye Anadolu Lisesi 
Nisan 2017

Ayrıca böyle bir mülakatın gerçekleşmesine vesile olan "branş"daşım Fatih Özkan Beye ve öğrencimize teşekkür ederim.

12 Nisan 2017 Çarşamba

Ahmet Doğru ile Şiir Üzerine

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1975, K. Maraş Pazarcık doğumluyum. İlköğrenimimi memleketim Osmaniye’de tamamladım. Düziçi Anadolu Öğretmen Lisesi’nde ortaöğretimimi, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Öğretmenliği bölümünde, 1998 yılında, lisans eğitimimi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsünde Türkçe Eğitimi alanında da yüksek lisans eğitimimi tamamladım.   

Öğretmenliğe 2000 yılında Osmaniye’de başladım. Halen Osmaniye Anadolu Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyat Öğretmenliği görevini sürdürmekteyim.

Edebiyat çalışmalarına lise yıllarımda Güneysu dergisinde yayınlanan yazılarla başladım. Çeşitli edebiyat dergilerinde şiir ve yazılarım yayınlandı. Yazmanın yanı sıra dergicilikle de uğraştım; Çınar dergisinin sanat danışmanlığını, Patlıcan Mizah dergisinin yayın koordinatörlüğü yaptıktan sonra Baykuş Dikey Duruş gülmece edebiyat ve Su Edebiyat dergilerini çıkardım ve genel yayın yönetmenliklerini üstlendim. Şimdilerde de yeniden yayınlanmaya başlayan Güneysu dergimizin genel yayın yönetmenliğini yapıyorum.

Ay Adası (2000), Dünya Döngüsü (2012) ve Aşkın Kaleleri (2014) adlı yayınlanmış üç şiir kitabım var.


Şiir nedir, ne değildir?

Şiiri edebiyat muallimi olarak tanımlarsam; “şiir, sanatlı bir dille tabiata, insana ve kendine söz söylemeye kalkışma sanatıdır” derim. Şair olarak şiire tanım getirecek olursam, bu imkân dâhilinde olur mu bilmem; çünkü her yazdığım şiir, yeni bir tanımı gerektirir. Benim gözümde her şiir, kendine has bir varoluş sergilemektedir. Bunu fark ettiğimde eserlerini çocuklarıyla aynı kefeye koyarak onlara da evlat muamelesi gösteren sanatçıları biraz anlayabildiğimi sanıyorum. Bunun yanında şiir, bende bir telaşın adıdır. Zamanla nefes nefese bir yarış içinde koşturan âdemoğlunun telaşı. Vakitleri yetiştirme, nakit algısındaki çağın en önemli sorunu. Şiir de bundan müstağni değil. Dolayısıyla şiire tam bir tanım yapmak yerine şiir algısı üzerinde durmak gerekiyor.

Şiirin hududunu her yeni şair ve her yanı tanım biraz daha bulanıklaştırıyor. Muamma daha da büyüyor. Zannımca tanım ve tasvir çerçeveleme işidir. Bu fikri sabiteyi keşfettiğimden beri tanımla anlamlandırmak yerine, tefekkürle ya da tahlille anlamaya çalışıyorum. Şiire yeni başladığımda “filanın ya da falanın tarifine öykünerek ben de bir tanım da bulunabilirim” havasındaydım, ne ki şiir duygusu ve şairlik olgusu derinleştikçe tanımın güçleştiğini, söyleyeceğim sözlerin de şiir denilen mücerret kavram karşısında kifayetsiz kalacağını hissettim.

“Şiir ne değildir” sorusu, bu bağlamda daha anlamlı ve daha faydalı oluyor. Çünkü mevcudun içindeki olmamış tarafları görerek “ne değildir” için çok şeyi çok net söyleyebiliriz. Benim anlayışıma göre okuduğum şiir, “bunu herkes yazar” gibi bir ifadeyi dillendirmemeli; eğer bunu dillendirmişse şiirde ciddi noksanlıklar vardır. Bu şiirin şiirliğinden kuşkulanılmalıdır. Yine okuduğum şiir, “bunu ben de yazarım” dedirtirse orta düzeydedir. Üzerinde çalışma gerektirmektedir. Eğer okuduğum şiir, “bunu bundan başka kimse yazamaz” dedirtirse kaliteli bir şiirdir. Baş tacı edilmelidir. Buradaki nahif nokta yazılanların şiir niyetiyle yazılması ve içinde samimi, hakiki bir duyguyu barındırmasıdır.

 

Şiirde fikir konusundaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Şiiri şuurdan ayrı düşünemeyiz. Şuursuz bir şiir olmaz. Her şiir, bir düşüncenin aksülamelidir. Ahmet Haşim’in bülbül örneği üzerinde durulur genelde bu soru sorulunca. Ahmet Haşim, bülbülü eti için yemekten dem vurur. Bülbülün eti yenmez, bülbülde et yoktur… gibi bir mana çıkarılmamalıdır bundan. Bülbülün eti neyse, şiirdeki fikir de odur. Bülbülü canlı kılan o ettir, şiiri de canlı kılan içindeki fikir. Fikri ifade için sloganlarla örülü şiir yazmak, kusur; bir vaiz edasıyla kuru hikemiyet, nasihlik zayıflık kabul edilebilir. . Bu durumda şiir sadece eti görünen kuş gibi olacak, estetik unsurlarından yoksun kaldığı için çirkin görülecektir.

Şiirde fikir olmalıdır. Şiir, fikir mayasında mayalanmalı; rayihası, tadı ve kısmen şekli de fikri işaret etmelidir. Bu alandaki sıkıntımız, şiirle meşguliyeti ve mesaisi olmamış birinin çıkıp ideolojisini şiirle yayma eylemine kalkışmasıdır. Şiirde fikrin çok fazla öne çıkartılması, diğer unsurların etkisini azaltır ve şiiri kuru bir gürültüye dönüştürür. Kısaca ahenk, sanat kadar fikir de olmalıdır; oranlar dengeli olursa şiir pek âlâ olur.

 

Şiir ve ahlak konusundaki görüşünüz nedir?

Edebiyatın temelinde edep vardır. Sanatı iyinin güzelin alanı olarak görüyorsak, toplumun hüsnükabul gösterdiği ahlakın da şiirde olması gerekir. Diğer türlüsü zaten üretildiği kültür içeresinde vücut bulamaz. 1940’larda edep sınırlarını zorlayan, fakat dönemin makbul gördüğü kimi itibarlı şairlerin ahlak dairesine sığmayan şiirleri bugün çoktan unutulmuştur. Öte yandan şiir, sanat türleri içinde en eski tür olmakla birlikte ilk örnekleri de ilahi türünde dualardır. Hatta münacatıyla ilk şairin de Hz. Âdem olması muhtemeldir. Yalnız bu şairlik peygamber mesleğine helal getirecek türden değildir Bu, Havva’ya duyulan özlemle, Allah’a güzel bir yakarışın şairliği olmalıdır diye, düşünürüm.

Şiirin örtüsü ahlaktır. Kelime libasının şeklini ve niteliğini ahlak ölçüleri belirler. Şiir soylu sanattır ve soylu kelimelerle yazılır. Argo kelimeleri, şiir kabul etmez. Şiirdeki ahlak narhı döneme göre değişim gösterebilir. Değişmeyen ise şiirin ahlaki daire içerinde beslenip gelişmesidir.

 

Şiir ve ilim konusunda neler söylemek istersiniz?

İlimsiz amel makbul değildir. İlmin farziyeti, sanat dairesinde de geçerlidir. Kültürümüzün evveliyatında şair öncelikle söz söyleme ilmini öğrenmeliydi; belagat, hitabet… diye birçok alan vardı. Mektepli şairler için bu bir mecburiyetti. Alaylı şairler de usta çırak ilişkisi içerisinde gerekli ilmi zaten alıyorlardı.

Günümüz şiirinde özellikle I. Yeni denilen Garip Hareketi sonrası birçok insan ilimsiz şiir yazma cesaretini kendinde gördü ve okumadan yazdığını söyleyen müteşair takımı oluştu. Şair ilim alanında ne kadar derinleşir, sözünün niteliği de o paralelde derinleşir. Her ne kadar Üstat Necip Fazıl:

“Ver cüceye onun olsun şairlik

Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta” der, lakin bunu da şiirle söyler.

 

Yukarıdaki görüşlerinize eklemek istediğiniz bir husus var mı?

“Halka ağzın sırrını her dem kılır izhâr söz 

Bu ne sırdır kim olur her lahza yoktan var söz”

Fuzûlî'ye ait sıkça tekrarladığım bir beyit. Sözün görkemini bana en çok anlatan beyit bu. Yoktan var etmenin daimîliğini nahif bir şekilde dile getiriş. Hele de sözdeki mucizevîliği vurgulaması… Sanırım sözün gücü bundan daha iyi ifade edilemez. Mevlana'nın “her şey 'Ol' sözünün üstündedir” mealindeki mısraını saymazsak tâbii. Sözün gücünü, en iyi şiirin gösterdiği bu örneklerle de açıkça gösteriyor kendini. Şiir, bu sebeple daima gözde bir sanat olmuştur. Bunun idame ettirilmesi, şairin sorumluluğunda olmalıdır. Dış destekle, dışardan verilecek himmetle şiir korunmaz. Şiiri, şair korur; şairi ise “marifet iltifata tabidir” sözündeki hakikat!

Günümüz şiiri için de bir şeyler demek isterim: Şiirimiz, dergiler sayesinde varlığını koruyor. Her dergi bir şiir ocağı gibi çalışıyor, nice şairi edebiyatımıza kazandırıyor. Gazete şiiri gittikçe tükeniyor, bu da eğitim düzeyindeki nicel artışın göstergesi. Dolayısıyla teveccühler dergi şiirine ki dergi şiiri gümrahlığını arttırıyor. Her yeni dergiyi yeni şair, yeni şiir olarak karşılıyorum. Şiirimizin içinde bulunduğu durumdan dolayı yer yer endişelerim olmuyor değil. Çoğu kez gittikçe tüketime odaklanan, ticari şiir anlayışının ivme kazandığını düşünsem de ümitli tarafımı besleyen gelişmeler de oluyor. En önemlisi bütün olumsuzluğa rağmen hâlâ yürekten, gönülden şiirler yazılmaya devam ediliyor.

 

Sorularımızı bütün içtenliğinizle cevaplandırdığınız için bir yürek dolusu teşekkür ederim.

Durdu Şahin sorularına muhatap olduğum için ben teşekkür ederim.


Mülakat: Durdu ŞAHİN

GÜNDÖNÜMÜ ŞİİR SORUŞTURMASI

Gündönümü Dergisi: Medeniyet ile barbarlığın mücadele ettiği Dünya’da şiir gerekli mi?   AD: Medeniyet ile barbarlığın savaşa tutuştuğu...