Söz dinler, sözü dinlenir, söz de onu dinler.
Konuşurken, o tatlı kekemelikten oluşan boşluklar kendiliğinden limon
çiçekleriyle, portakal yeşiliyle dolar.
Acımtırak ve ekşi yanları mizaha yansır. Baykuş Dikey Duruş mecmuası
biraz o meşrebin ürünüdür.
Kafayı bir zamanlar “Bay” ve “bayan” kuşlarla bozsa da, her göçmen kuşa
“bu turnadır” dediği olur, güzel yanılgılar adamıdır.
Gömleği eskirse dilden yeni gömlekler diker, dikecek vakti olmazsa
gömleğini sözcüklerle yamar.
Azla yetinir. Sözün de azıyla yetinir. Yetinmesi kanaatkârlığı da
içkindir; daha kuşatıcı bir şeydir.
Güney çiçeklerine çok şiir okumuştur.
Edebiyatın hem muallimi hem muhaciridir. Kendi içine göçer, belli
etmez. Çıbanları, sivilceleri, başarısız intihar artığı bıçak yaraları da kendi
içinedir.
Ondan kendini saklamak için neşeli bir mizaçla çıkar insanlar
karşısına… Yalnızlığını belli ederse yalnızlığa bakmaya yüzü kalmayacağını
düşünür.
Gönlü dört mevsim mutedildir; kışları soğuk ve yağışlı, yazları sıcak
ve kurak geçmez.
Efsanelerden fazlaca beslenir. Sadece sözün büyüsüne inanır.
Evine dönerken filesinde, evinden çıkarken çıkınında güzel sözcükler
bulunur.
Düğün görünce saçkıcı başı, düğüm görünce çözgücü başı olmak ister;
sadece ister, eyleme geçene kadar o düğün biter, o düğüm çözülür.
Kaşıyla gözü arasında ay tutulur. Ondan yüzünde ay adacıkları…
Ahmet Doğru bu, şair…
Bir zamanlar Su Edebiyat mecmuasını çıkardı.
Ay Adası adında bir şiir kitabı var.
Duası sulara karışır, duasına da sular.
Böyle biliriz.
Mehmet Aycı, İki Yüz (Portre Yazıları).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder